KELEBEK GİBİ BİR ÖMÜR

 

Kelebek gibi bir ömür hayal edelim; özgürlüğe kanat çırpalım. Rengârenk yaşamın renklerini sırtımızda taşıyalım. Yaratılış desenimiz kimseninkiyle aynı olmasın. Umudun simgesi, naifliğin dokunuşu olalım. Cesaret gökyüzünün en ıssız yerlerini dolaşalım…

Kimi zaman hareketlerimizin estetiği diğer gönülleri büyülesin. Çevredeki dostlarımızdan renk ve desenimizle ayrılalım. Kaybolalım arada yaratılmışlıkların koylarında… Kanat çırptıkça geçen saniyelerimizin hükmünü unutalım, pişmanlıkların kor olup kanat çırpışından da sıcak olacağı bir vaktin en koyu tonlarında…

Hayal ya, umuda doğru uçuşumuz, düşüncesiz güzelliğimizi semaya kabullendirişimiz, varlığımızın kısalığını hatırdan çıkarışımız. Belki de kaç çiçek ezilmiştir ayaklarımızın altında, kim bilir kaç sayılı çiğ tanesi değmiştir göz pınarlarımıza…

Kim bilir kaç saniye daha sığdıracağız, hayallerle süslenmiş yalan dünyanın yamaçlarına, kim bilir dokunmaya kıyamadığımız çiçekler hatırlayacak mı bizi, narin papatyalar ve mor menekşeler… Belki de unutuluverileceğiz kırk sekiz saat dolmadan…

Oysa ne kadar da aldanmıştık özenle yaratılışımıza, özgürlüğe kanat çırpışımıza, kaybetmeyeceğimizi sandığımız baharların oluşuna…

Şimdi düşün bakalım, hayalin ne kadar gerçek, zamanın kaldı mı ve kelebek gibi özgür müsün sence… O, idaresizliğin özgürlüğünde kısacık da olsa kanat çırpıp gitti sessizce…

Peki, sen ey insanoğlu, kelebek gibi bir ömrün olsa, son şansın olan kırk sekiz saatte neler sığdırırdın bir düşün bakalım sence… Bir düşün bakalım tereddüde kapılmayacağını iddia eden bir yürekle… Son kırk sekiz saatin kalsaydı neler yapardın…

Belki de kozasından şimdi çıkan bir kelebek kadar bile ömrün kalmamıştır…

Yine de zamanın kıymetini bil yüreğim, kelebeğin hesabı kolaydır, senin hesabın ağırlığından da ağır olacaktır belki de…